6 Ocak 2009 Salı

ÇOCUK GÖNLÜMDEKİ EFENDİMİZ (SAV)

Zaman tüneline girip Efendimiz’le ilgili ilk hatıralarıma dönmeye çalıştım.Hafızamda canlanan ilk şey,anneannemin Mehmet isimli torununa seslenişi oldu.Bütün torunlarını adlarıyla çağıran o muhteşem Osmanlı anası,sadece Mehmed’i bundan istisna tutar;onu daima “Adı Güzel !” diye çağırırdı.
“-Nine,sadece Mehmed’in mi adı güzel ki?” diye çocukca sorardık…
O da, “Hepinizin adı güzel,nineniz hepinize kurban olsun amma,bunun adı GÜZELLER GÜZELİ’nden geliyor;bununki en güzel” diye cevaplardı bizi…
Anneannemin okuması yazması yoktu ama,gönlü bir muhabbet deryası idi.Ben ilk ondan duydum ve çok sevdim,Efendimiz’e (s.a.) Güzeller Güzeli demeyi…
Mehmed’in Muhammed’den gelişini ise,çok sonraları din dersi öğretmenimden öğrendim.
Öğretmenim demişti ki:
“-Bu asil millet,o kadar güzel olunamayacağını bildiği için,Muhammed’i Mehmed yapmış…Böylece, “O’nun kadar güzel olunamaz ama,olunabildiği kadar da onun gibi olmalı” mesajını vermiş…Örnek,önder,rehber,sadece ve yalnız O’dur.Bu gerçeği vurgulamak için Mehmed’i sevmiş,yaymış ve iftiharla taşımış isim olarak…”
Bu açıklamalar çocuk ruhlarımızda bir gıpta damarı uyandırmıştı.Adı Mehmet olmayanlarımız, çok üzülmüşlerdi.
Bunun üzerine öğretmenimiz, “Efendimiz’in tek ismi yok;bütün Ahmed’ler,Mahmut’lar ve Mustafa’lar da O’nun adını taşıyor demiş ve eklemişti:
Milletimiz askerine de Mehmetçik demiş…Cephelerde şahlanan ve meydanları düşmanına dar eden kahramanlarını,küçük Mehmetler diye anmış…
Demek istemişler ki,Muhammed’den ilhamlı Mehmed’in, küçük bir örneği böylesine kahramandır.Varın gerisini hesap edin…Varın, aslını,özünü,hakikisini bir tahmin edin…
Bu sebeple,inşallah hepiniz Mehmetçik adayısınız.”
Öğretmenimiz,dersin sonunda hepimizi bir kez daha mutlu etmiş ve “Asıl önemlisi adını taşımak değil,tadını taşımak,yani onun güzel ahlakıyla ahlaklanmaktır” demişti…
Ahlakıyla ahlaklanmak…
O’nun ahlakını öğrenmek ve dolayısiyle de Muhammedleşmek,hepimizin aşkı sevdası olmuştu.Bu iştiyakımızı gören öğretmenimiz, “Haftaya , Efendimiz’in üstün ahlakını anlatayım” dediği zaman çok sevinmiştik.
Öğretmenimizin haftalar boyu anlattıklarından, aklımda az şey kaldı.O az şey,hayatım boyunca beni en çok etkileyen ve yönlendiren çok şeyim oldu.
Öğretmenime,anneannemin Efendimiz’e hep GÜZELLER GÜZELİ dediğini söylemiştim.O da bu deyişi çok sevdi ve artık anneannem gibi,yüreğinden çıktığını hissettiğimiz bir biçimde,sesi titreyerek,GÜZELLER GÜZELİ demekteydi.
Anneannemle aynı dili ve yüreği paylaşan öğretmenim,sevgimi daha çok kazanmış,gönlümdeki yerini daha da yüceltmişti.
O günlerden içimde yer etmiş güzellikler,nelerdi diye dönüp geçmiş günlere geri gittiğimde,önce Efendimiz’in dürüstlüğü çıkıyor önüme…
Delikanlı olmak hevesindeki bizler,asıl yiğitliğin dürüstlük olduğunu öğrenmiştik.O’nun gibi yalansız dolansız,dürüst ve dolayısiyle de güvenilir olmak…Düşmanlarının bile kabul ettiği El-Emin sıfatı bizi öylesine hayran bırakmıştı ki,birkaç arkadaş,aramızda sözleşmiş, güvenilir Muhammed’in güvenilir sevdalıları olmaya karar vermiştik…
Yalansız ve güvenilir bir hayat…
Çok hoştu ama,bir o kadar da zordu…
O günden sonra her söylediğimiz yalan bizi biraz daha derinden sarsıyor,üzüyor ve kendimize kızdırıyordu.Her defasında binbir pişmanlık içinde yalansız yaşamaya tekrar söz veriyorduk.
Düşmanımız zaten yoktu ama,hiç olmazsa arkadaşlarımız arasında güvenilir kişiler olmak çabasındaydık.İşte tam da o günlerden birinde yolda bulduğum 5 lira beni nasılh da perişan etmişti.Bir ilkokul öğrencisi için çok az bulunacak bir büyük harçlıktı 5 lira…Ve ilk defa elimdeydi;dürüstlüğü bozduğum takdirde de kesin olarak benimdi…
Ama,bir eline ayı,diğer eline güneşi bir kupa gibi koysalar bile,doğruluktan ve haktan ayrılmayacağını söyleyen Efendimiz’e nasıl layık olacaktım?
Kaç gün cebimde gezdirdim o 5 lirayı,ama harcayamadım…
Bir “Erdemliler Sözleşmesi” ne katılıp,haksızlığı önlemek için çalışanlara katılmıştı Efendimiz…Biz de arkadaşlarla,aramızda bir sözleşme imzalayıp,haksızlıklara karşı koymak için aramızda anlaşmıştık.Efendimiz’in delikanlı yaşında böylesine cesur,dürüst ve merhametli oluşu ve kendisinden yaşlı insanların arasına tek genç olarak katılışı hepimizi hayran bırakmıştı.
Daha sonra,ortaokul yıllarında,hemşehrim,baba dostum,şairler sultanı rahmetli Necip Fazıl’ı tanıma bahtiyarlığına erdim.Ben O’ndan öğrendim Efendimiz’in bir aşk konusu olduğunu…Aşkullah ve muhabbet-i Resululullah hususunda tavizsiz ve derin olan Rahmetli, “O ki o yüzden varız “ diyor, varlık sebebimizi ona bağlıyordu.…
Daha sonra,sadece biz insanlar değil,bütün varlık O sebeple yaratıldı gerçeğini vurguladı ve “O ki, varlık o yüzden…” dedi.
“Çöle İnen Nur” dedi O’na…Alemlerin Efendisi,kainatın övüncü,Ufuk Peygamber,son Nebi…Ama asla, has adı yoktu Efendimizin kaleminde ve kelamında…Bir kere bile Hz.Muhammed (s.a.) demedi.Bu liyakatı kendinde görmedi.
Bize de bir şey demek istedi.Ya da bir şeyle çok şey demek istedi.Bizim ilk delikanlılık yaşlarımızın yorumu,bu şey AŞK’tı…
Evet,Efendimiz,aşkın zirvesindeydi,aşkın kendisiydi ve aşktan ibaretti.Onu anlamak için bu aşktan nasıpli olmak gerekti.Yoksa sadece bilgiyle,yani kafayla gelenler varamazdı o zirvenin eteklerine,yaklaşamazdı…
Gönül dolusu muhabbetle ak pak olmuşlara mahsustu güzelliğini paylaşmak,nurundan lem’a kapmak ve aydınlığında hep uyanık kalmak…
Aşktan ibaret bir varlığa aşktan nasipsiz yaklaşmak elbette imkansızdı.

Hiç yorum yok: